4 Nisan 2013 Perşembe

Köküne Kadar Yalnızlık

Yaş yirmi dört.
Sevilmenin ne demek olduğunu öğrenemedim hala
Bilmiyorum hala o hissiyatı.
Ola ki bir gün gözleri görmeyen bir kız severse beni ,
 Bilmiyorum ne yapacağımı.
 Belki de beni sevilmemeye alıştırdı sevmeye çalıştıklarım.
Adım attığım yaprak döktü ilk baharda.
Oysa Mevlana'ya uymuştu yüreğim ve beynim.
Bir adım atana bin adım atmaya meyilliydi bileklerim.
Olmadı.
Her bir adım , bir uçurum oldu parmak uçlarımda...
Sonra sustu diller
Sonra aktı gözlerden bin derenin suyu.
Sonra kulaklar irkildi sessizliğin sesinde.
Sonra
Sonrası yok hiç bir başlangıcı olmayan tek yönlü duyguların.
Köküne kadar yalnızlık.
Ama öyle bir kök ki ne başı belli ne sonu.
Sustukça uzayan uzun bir yol bu yalnızlık.
Kanayan bir yara
Patlayan bir bomba
Şiddetli bir deprem
Hangi tasviri yaparsam yapayım anlatamaz rededilişlerimi.
Sanki Almanyaya vize alamayan bir gurbetçi yüreğim.
Her defasında yolda kalan bir yolcu
Halbu ki ne alakası var kaportanın motorla.
Kimse iç geçirirken açıp bakmadı içime.
Kimse sormadı ey sefil derdin ne?
Derdim;
Bir zamanlar "Beni de sevecek biri çıkar elbet" derdim.
Derdim bir zamanlar elbet sen de öğrenirsin sevilmeyi.
Derdim sevilmenin ne demek olduğu olmuş benim.
Köküne kadar yalnızlık
Ama öyle bir kök ki ne önü belli ne arkası.
Açar mı goncalar da bir gün ben için?
Yoksa solar mı yüreğim yine yenik bir sevdada..
Sorgular içimi acıtır
Sancılar zaten hiç gitmedi ki.
Kaygılar şöyle dursun hele
Sanrılar beynimin içinde.
Köküne kadar yalnızlık.
Bir elim de kök
Bir elim de gök
Yüreğim kafesinden çıkmayı bekler esir serçe gibi
Satarım bu yüreği yitik esir pazarında
Alan bulunmaz ki...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder